10 Ekim 2008 Cuma

İLAÇLAR


Şurup bile içmiş olsanız mutlaka üzerine bir bardak su için. Çünkü alınan ilacın etkili olabilmesi için, mide veya bağırsakta çözünerek, kana karışması gerekir.

Sizin ilaçla bereber içeceğiniz su, bu çözünmeyi kolaylaştırır, kana karışmayı hızlandırır. Özellikle antibiyotiklerin soğuk algınlığı ve grip ilacı gibi rastgele içildiğini, bunun son derece yanlış olduğuna dikkat çeken uzmanlara göre, susuz içilen ilaç, deva olmamakla birlikte yeni hastalıkların habercisi olabiliyor.

Antibiyotik türü ilaçların genellikle aç veya tok karnına içilebilen ilaçlar olduğunu belirten uzmanlar, bazı türlerinin aç karna alınması gerektiğini, ilaçların istenen etkiyi gösterebilmeleri için kanda belirli bir seviyede olmaları gerektiğini kaydediyor. Türkiye'de antibiyotiklerin doktor kontrolü olmadan adeta soğuk algınlığı ve grip ilacı gibi kullanıldığını anlatan uzmanlar bunun son derece yanlış bir yaklaşım olduğunu belirtiyorlar. Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçların genellikle tok karnına alınmasın edilir. Zira bir çoğu mide iç zarı üzerine tahriş edici etkiye sahiptir. Dolu mide ile alındıklarında bu yan etkileri en aza iner. En azından dolu bir bardak su ile alınmalıdırlar. Şurup bile içmiş olsanız mutlaka üzerine dolu bir bardak su için. Çünkü alınan ilacın etkili olabilmesi için, mide veya bağırsakta çözünerek, kana karışması gerekir. Sizin ilaçla bereber içeceğiniz bir bardak su, bu çözünmeyi kolaylaştırır, kana karışmayı hızlandırır ve etkinin çabuk başlamasını sağlar. İlaçları 'size özel olarak önerilmemişse' asla bölmeyin ve çiğnemeden yutun. Birçok ilaç tablet şeklinde olup üzerleri şeker (örneğin drajeler) veya film (örneğin film tabletler) kaplanmıştır. O ilacın etken maddesi ya mide ortamında bozulup etkisini kaybetmektedir veya mide mukozasını (iç zarı) tahriş edici özelliktedir ya da mideden emilimi kötüdür. O nedenle üzeri kaplanarak midede dağılmadan doğruca barsağa aktarılması sağlanır. Siz eğer böyle bir ilacı böler veya çiğnerseniz etkisini yok etmiş olursunuz. Tableti elinize aldığınızda bakın; eğer üzerinde bölünebileceğini belirtir bir çentik yoksa asla bölmeyin ve çiğnemeyin. Çiğneme tabletleri (pastiller) bu grubun dışında tutulmaktadır. Onlar, çiğnenerek alınmalıdır. Eğer ilacı kullanacak kişide gebelik ve emzirme gibi bir durum varsa mutlaka hekimi ve eczacıyı uyarın. Gebe ve emzirenlerin doktora veya eczacıya danışmadan en basit ağrı kesiciyi bile almaları, bebekleri için risk teşkil edebilir. Çalışıyorsanız; kullanacağınız ilaçlar yaptığınız işi etkileyebilir. Birçok ilaç yan etki olarak sersemlik ve uyku hali (sedasyon) yapar. Dolayısıyla dikkat gerektiren bir makine kullanıyorsanız ciddi sorunlar ortaya çıkabilir" dedi.

Bütün ilaçların buzdolabında saklanmasına gerek yoktur. ilaçların kutuları üzerinde nasıl ve ne şartlarda saklanmaları gerektiğinin yazıldığını, vatandaşların buna göre hareket etmesi gerektiği uzmanlarca belirtilir. Oda sıcaklığı diyorsa evinizde direkt güneş ışığı almayan, serin ve kuru bir yerde saklayabilirsiniz. Buzdolabı diyorsa buzdolabının kapağında değil, orta raflarından birinde saklayabilirsiniz. Buzluk kısmına asla ilaç koymayın! İlaçları, ısı yayan cihazlardan uzak tutun. Bütün ilaçları kendi ambalajları içinde ve kapakları sıkıca kapatılmış olarak saklayın. Toz halinde alıp sulandırarak kullandığınız şurupları hazırladıktan sonra buzdolabında saklayın. 10 gün içinde bitmezse kalan kısmını atın. Bu şurupları her kullanımdan önce iyice çalkalayın. Bu tip ilaçları hazırlarken mutlaka kaynatılıp soğutulmuş su kullanın. Şişeye su eklemeden önce şişeyi çalkalayarak tozların ayrışmasını sağlayın. Önce şişedeki işaretli yerin bir parmak alt seviyesine kadar su doldurun. İyice çalkalayıp 5- 10 dakika bekleyin. Daha sonra işaretli yere kadar su doldurun. 5- 10 dakika daha beklettikten sonra ilacı kullanabilirsiniz.

9 Ekim 2008 Perşembe

lipom





LipomYağ dokusunun iyi huylu tümörüdür. İnsan vücudunda, yağ dokusunun bulunduğu her yerde oluşabilir. Genellikle ince fibröz (kıkırdaksı) bir kapsülü vardır. Teşhis metodları, vücutta bulunduğu yere göre değişir. Bu bakımdan en kolay cilt altı yağ dokusundan menşe olan lipomlar teşhis edilir. Bunlar, dışardan gözle görülebilen veya görülemeyen yuvarlak-oval, üzerinde renk değişimi olmayan, muayene ile ağrılı olmayan, büyüklükleri çok değişiklik gösterebilen kitlelerdir. En sık iki omuz arasında ve ensede bulunurlar. Nadiren kötü huylu tümörlere dönüşebilirler.
Cilt altı yağ dokusunun lipomlarından başka barsak zarlarından (mezenter), göğüs kafesi içindeki yağ dokularından, çok nadiren kalb dokularından (endokard ve epikard) gelişen lipomlar da vardır. Bunlardan mezenterik (barsak çevresi) ve göğüs kafesi içindeki lipomlar, kitle etkisi ile çevre organlara baskı yapmadan pek belirti vermezler. Mezenterik lipomlar, genellikle karnın sağ alt kadranında bulunurlar ve alışılmış muayene esnasında tesadüfen hareketli kitleler olarak tesbit edilirler. Karında dolgunluk hissi, iştahsızlık, barsak alışkanlıklarında değişiklikler yapabilirler.
Röntgen tetkikleriyle sadece teşhise yaklaşılabilir. Genel olarak lipomların teşhis ve tedavisi, cerrahi usullerle yapılır. Kitlenin tamamen çıkatılması önerilir.

5 Ekim 2008 Pazar

DNA




DNA "Deoksi Ribo Nükleik Asit" isimli bir tür molekül grubunun kısaltılmış isimidir DNA'nın çift zincirli ip merdivene benzer Çift zincirli yapıdaki DNA zinciri oldukça uzun bir zincirdir Bu zincir hücre içindeki özel enzimler ve Proteinler aracılığı ile paketlenir. Nasıl ki uzun bir ipi makaraya düzenli bir şekilde sarıyorsanız, hücrede buna benzer bir mekanizma ile DNA yı paketleyerek çekirdeğinin (Nukleus) içine yerleştirir DNA her hücrede bulunur.Örneğin böbreklerinizin hücrelerinde karaciğerinizin hücrelerinde, kemik hücrelerinizde kısacası vücudunuzdaki her hücrede DNA molekülü mevcuttur.
DNA bir organizmanın oluşuma ilişkin bilgileri taşır DNA molekülleri, hücre çekirdeğinde bulunurlar ve vücudumuzda bulunan tüm proteinleri oluşumu sırasındaki kodlamış bilgileri içerir.DNA’nın protein yapma işlemi ,inanılmayacak derecede kusursuzdur
canlının hayatını devam ettirmesi için gereken şeyler DNA üzerinde planlanmış, kodlanmıştır.

5 Ağustos 2008 Salı

OSTEOPOROZ


Osteoporoz kemiklerin kütle kaybetmesine yol açan ve en yaygın görülen kemik metabolizması hastalığıdır. Kemiklerin kütlesinin azalması kolaylıkla kırılabilmesine neden olmaktadır. Osteoporozun kelime anlamı; osteo (kemik) poroz (delikli) kelimelerinin birleşmesinden oluşur, delikli kemik halk arasında kemik erimesi olarak bilinir.
50 yaşın üzerinde her 8 kişiden 1' inde osteoporoza bağlı omurga kırığı gelişmekte olup bu oran yaş ile birlikte artmaktadır. Kalça kırığı 70 yaşın üzerindeki her 3 kadından ve her 9 erkekten 1' inde görülen önemli bir sağlık problemidir. Osteoporotik kırıklar olarak tanımlanan kırıklar; el bileği, omurga ve kalça kırıklarıdır.
Osteoporoz riskini arttıran faktörler nelerdir?Vücut yapısı önemlidir küçük kemikli kadınlarda osteoporoz daha sık görülür. Şişman kadınlarda fazla vücut ağırlığına cevap olarak kemikler gelişir ve fazla miktarda olan yağ dokusunda östrojen üretimi fazla olur bu durum osteoporozu önler. Açık tenli olan ailesinde osteoporoz problemi olan diyabet karaciğer böbrek hastalığı ve tiroid bezi bozuklukları olan kadınlarda osteoporoz daha sık görülür. Kortizon epilepsi ilaçları antiasitler diyüretikler kalsiyum emilimini engelleyerek osteoporoza neden olabilir.
Beslenme durumu ,yetersiz Ca alımı, fazla fosfor alımı ,vejeteryan diyet ,Süt intoleransı , aşırı alkol, kahve, tuz tüketimi , Özellikle menopozdan sonra aşırı protein tüketimi ,fazla miktarda protein almak sigara içmek ve alkol almak kemik erimesini arttırır.
Osteoporozun bulguları nelerdir?
Osteoporoz kronik sırt ağrısına boy kısalmasına akşamları bacak kramplarına eklem ağrılarına diş kaybına ve dişeti problemlerine yol açar.
netten

29 Temmuz 2008 Salı

HEPATİT...



Hepatit karaciğerin iltihabıdır ve insan vücudunda bir çok olumsuz bulguya yol açar. Hepatitlerin bazıları virüslere bağlı , bazıları da değildir. Bazı toksik ilaçlar ve bağışıklık sistemi ( immün sistem ) bozukluklarıda karaciğer iltihabına neden olabilir.
Hepatite virüsler(hepatit B ,hepatit C ...), bakteriler, çeşitli ilaçlar, uzun süreli alkol kullanımı ve çeşitli endüstriyel maddelere maruz kalmak yol açabilir. Ne sebeple olursa olsun ortaya çıkan hepatit karaciğer hücrelerinde hasara sebep olur.
Hepatit A Hepatna virüs denilen aileye mensup olan hepatit A virüsü bir RNA virüsüdür.Hepatit a virüsü karaciğerde akut iltihaplanmaya sebep olur.
Hepatit A tıpta oral-fekal yol denilen ağız dışkı yolu ile bulaşır. Enfekte su veya
besinlerin alınmasını takiben ortaya çıkar. Burada önemli olan toplu bakım hizmeti verilen yerlerde bu virüsün bulaşma riskinin olduğunun bilinmesi önemlidir.
Hepatit BHepatit B virüsü ile ortaya çıkan karaciğer hücre iltihabı ve hasarı hepatit B hastalığı olarak tanımlanır. Ülkemizde taşıyıcılık oranı %3 ile %7 arasındadır. İnsandan insana vücut sıvıları yolu geçer:
Kan
Semen (meni)
Vajinal sıvı ve salgılar (adet kanı dahil)
Doğum sırasında anneden bebeğe geçiş (perinatal hepatit
Hepatit CHepatit C virüslerle bulaşan hepatitler arasında kan yolu ile en sık bulaşan tiptir.Hastalık çoğu zaman akut(aniden ve kısa sürede) başlar. Hafif ve orta derecede geçirilen bir takım belirtiler kişi tarafından çoğu zaman algılanmaz.

28 Temmuz 2008 Pazartesi

KİST HİDATİK


Hidatik kist hastalığı başta köpekler olmak üzere kurt, çakal, dingo gibi et yiyicilerin ince bağırsaklarında yaşayan Echinococcus granulosus adı verilen parazitin yol açtığı hastalıktır. Günümüzde hastalık Asya'nın hemen her bölgesinde, Güney Amerika'da, Kuzey Afrika'da, Avustralya'da, Avrupa'daise Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan ve ülkemizde sık gözlenmektedir. Hastalık hayvanlarda görülür, insanlara temiz olmayan yiyeceklerdeki ve sudaki görülmeyen parazit yumurtalarını yemeleri ile bulaşır. Ağızdan alınan yumurta karaciğere giderek kist halini alır. Buradan da akciğere gider. Beyin, kemik, kas, böbrek, dalak ve diğer organlara da yayılabilir.

Belirtileri nelerdir ?
Hastalığın belirtileri kistin büyüklüğü, karaciğerde yerleştiği bölge, büyüklüğü, içindeki parazit yavrularının canlı olup olmaması ve iltihaplı olup-olmamasına bağlı olarak değişir. En sık karşılaşılan şikayetler karın ağrısı, bulantı, kusma, şişkinlik, sarılık, zayıflama ve ateştir. Bazı hastalar karında ele gelen şişlik nedeni ile de başvurabilir.

Tanı nasıl konur ?
Ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi radyolojik yöntemlerin yanı sıra bazı kan tetkiklerinin yapılması ile çoğu hastada tanı konulabilir. Hastalığın daha komplike olduğu hastalarda ERCP, MR ve anjiografi gibi ilave görüntüleme yöntemleri gerekebilir.

Kistin vücutta kaldığı süre içinde zararları var mı?
Kistler patlayabilir ve içindeki sıvının dağılması nedeniyle ciddi rahatsızlık oluşturabilir. Ateş, tansiyon düşüklüğü yapabilir, şoka ve hatta ölüme kadar götürebilir. Ayrıca vücudun diğer organlarına da sıçrayabilir.

Tedavi yöntemleri nelerdir ?
1. İlaçla tedavi: İlaçla tedavinin ameliyat gerektirmemesi ve hastanın günlük yaşantısını etkilememesi gibi avantajları vardır. Ancak ilaç ile tedavi çoğu kiste etkili olmaz. Ayrıca ilaçlar karaciğerde geçici hasar oluşturabilir.
2. Perkütan drenaj: Ultrasonogarfi veya bilgisayarlı tomografi rehberliğinde kist boşluğunun dışardan sokulan bir iğne yolu ile boşaltılması ve içeri verilen parazit öldürücü ilaçlar ile sterilize edilmesi işlemidir. Bu işlem tüm hastalarda başarılı olmaz. Özellikle kist içeriği yoğun ise bu şekilde boşaltılması bazen mümkün olmaz. Boşatma işleminin tam olmadığı hastalarda hastalık kısa süre içinde tekrarlar.
3. Cerrahi tedavi: Kist içeriğinin herhangi bir yayılma olmaksızın boşaltılmasını takiben kist boşluğunun küçültülmesi işlemidir. Bu işlemler yapılırken kist sıvısının başka bir bölgeye sıçratılmaması çok önemlidir. Böyle bir sıçrama oluşursa bir süre sonra karın içinde birçok bölgede kist oluşması gibi istenmeyen bir sonuçla karşılaşılabilir. Bazı hastalarda bazen kisti tedavi edebilmek için karaciğerin bir kısmının veya tamamının çıkarılması gerekebilir.

17 Temmuz 2008 Perşembe

KOLESTEROL NEDİR ???






Kolesterol vücudumuzdaki tüm hücreler için önemli olan , yağa benzer bir bileşendir.
Kolesterol beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunur. Vücut kolesterolü kullanarak hormon (kortizon, seks hormonu....), D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerini üretir. Bu işlemler için kanda çok az miktarda kolesterol bulunması yeterlidir.

Kanımızda dolaşan kolesterolün bir kısmı karaciğerde üretiliyor, bir kısmı ise günlük beslenmeden geliyor. Kanda dolaşan kollesterol seviyesi normal fonksiyon için gereken seviyeyi aştığında, kolesterol kan damarı duvarlarında birikiyor.Bu birikim kan damarlarının sertleşmesine, daralmasına (arteriyoskleroz) yol açar.

Karaciğerden kolesterolü alıp diğer organlara (dolayısı ile kana) kolesterolün iletimini sağlayan LDL (Low Density Lipoprotein, düşük yoğunluklu lipoprotein), kötü huylu kolesterol olarak bilinirken, kandaki kolesterolü karaciğere taşıyan HDL (High Density Lipoprotein, yüksek yoğunluklu lipoprotein), iyi huylu kolesterol olarak bilinir. Yine VLDL (Very Low Density Lipoprotein), IDL (Intermediate Density Lipoprotein) ve trigliserid de kandaki yağ (ve yağımsı) maddelerindendir.

Kolesterol niye yükselir?
Kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda faktör vardır. Bu faktörlerin bazıları önlenebilir niteliktedir. Bunlardan bazıları:
1.Kalıtımsal Faktörler
2.Gıdalar (kırmızı et ve doymuş yağlardan zengin yağlar içeren besinler..)
3.Şişmanlık
4.Stres
gibi faktörler kolesterolü ve kötü huylu kolesterolü yükseltir
Düzenli egzersiz iyi huylu kolesterolü yükseltir ve kötü huylu kolesterolü azaltır.
60-65 yaşa kadar yaşla birlikte kolesterol düzeyi artar. Kadınlarda menopozdan sonra kolesterol düzeyi artar.

Kolesterol düşürme 2 yolla mümkün olabilmektedir. Birincisi Yaşam Boyu İyileştirici Değişiklik : Bu tedavi şekli kilonun normal sınırlarda devamlılığını sağlamak, düzenli fiziksel aktivite yapmak ve kolesterol düşürücü diyetle yaşamayı içermektedir.
Diğer yöntem ilaç tedavileridir. Ancak bilinmesi gereken en önemli nokta her kolesterol yüksekliğine sahip olan bireyler hemen ilaca başlamak zorunda değildir.